28 Aralık 2009 Pazartesi

olmaz mı?

Bıraktım yine yazmayı filan.. İstemiyor muyum ? istiyorum.. neden olmuyor? bilmiyorum...:S
Ne derler: "kısmet"...Ama bunu diyip sermeye devam mı etmeliyim , yoksa demeyip kasınç yazılar mı üretmeliyim bilmedim...
Biri çıksa ya...Omuzlarımdan tutup sarssa..." gözlerimin arkasına bakıp, kendine gel , sonrada bana " dese ..:(

15 Kasım 2009 Pazar

fall

ve sonbahar....!
neden hissedemiyorum?
sarı ve turuncu ruhuma işlese ya..!?

8 Kasım 2009 Pazar

bi türlü olmuyor

bi türlü olamıyor.." blog yazacağım bugün " dediğim hergün bi aksilik çıkıyor..anlamamak ile birlikte benim tembelliğimle yoğurup bi garip duruma gizliden destek de vermiyor değilim tabi..
hayatım çok değişti son 2-3 ay içerisinde..tabi bu değişim benim üzerimde de etkisini yavaş yavaş göstermekte..artık bi iş kadını oldum, bildiğiniz memur oldum.. hatta 2 kasım itibari ile ayın 15 inde maaşı bankaya yatan üniversiteleri öğrencileri gibiyim.. dersler başladı..hatta tenefüslerimiz bile var..bide suluğum olsa var ya...!offf...:)
bu iş ile birlikte yeni bisssssüürü yeni arkadaşımn oldu. bu da harcamam gereken yeni zamanlar demek tabi ki:) bu benim için mutluluk verici birşey..
yeni insanlar ve keşfedilmesi gereken yeni ıssız adalar..
acayip acayip isimleri olan daha önce çoğunu hiç duymadığım duysam anlamını bilmediğim bilsem hiç kullanmadığım bir sürü yeni şey öğreniyorum/z..bu acayip heyecanlandırıyor beni.. yol beni buraya getirdiği için ayrıca mutluyum..hep yeni şeyler hep yeni şeyler:)
e peki ben ne zaman durulacağım?ya da durulmalı mıyım?

2 Kasım 2009 Pazartesi

nefes-o son gece "ya alırsın,ya verirsin!"


canım çok yandı.......

hala daha yanmakta,gözlerimle inatlaşmakta....

5 Ekim 2009 Pazartesi

karanlıktakiler


Cumartesi (bugün pazartesi) Çağan Irmak'ın yeni filmi "Karanlıktakiler" 'i izledik ablamla...Sanırım internet aleminde "Babam ve Oğlum'dan sonra Anam ve Oğlum" benzetmesi pek haksız sayılmaz.. Teknik açıdan filme bayıldım..Çekim teknikleri çok iyiydi...Meral Çetinkaya başta olmak üzere- ara sıra Gollum'a benzetsem de:P- oyuncuların performanslarına laf söyleyenin diye başlayıp sonunu getiremeyeceğim bi cümleye girdiğimi fark edip burda kesiyorum :) Ama ah Çağan abi yaa o sonu öyle bağlamasaydın , bi action koysaydın ne vardı... O zaman dadından yinmezdi film.. Ablamla tek mutluluğumuz-burda başka bişey denir ama bulamıyom şimdi aklıma gelince not düşcem :P- filme para vermemiş olmamızdı...

p.s: Sağol kuzen :)



Yine de sanırım filmi seyretmenizi önericem.. Sinemada olmasa bile dvd den mutlaka:)
p.s: bu arada kelimeyi buldum..TESELLİ...tek tesellimiz:D


anılar gözlemler yorumlar:)

Günlerdir birşeyler yazmak geçiyor aklımdan... Bir türlü oturamadım başına.. Bugün günlerden pazartesi, günü söylüyorum zira geçmişten bahsedeceğim ve günlerini söyleyerek kronolojik sıraya koymak daha kolayıma geldi..
Cuma akşamı "Genç Osman" a tekrar gittik.. bu kez yanımda kuzen ve kardeşim vardı.. Daha önce bloga yazmıştım "balkondan izledim, salondan da izleyip, düşüncelerimi buraya yazacağım " diye.. İşte yazıyorum... Tekrar izledim ve yine sonunda ağladım, bu kez oyuncuların mimiklerini de görmek cok daha güzeldi..Kesinlikle tavsiye edilenler listemdedir..
http://notografikhafizam.blogspot.com/2009/01/gen-osman-dt.html
Cumartesi günü ise ablamla antarese gittik, anlatılası şey bu değil tabi ki:) Hem giderken hem de dönerken bindiğim dolmuşlardı bahsini açacağım.. -bu arada "dolmuş" ne yaa:) "dolmuş işte daha ne adam alıyosun abi" diyesi geliyor insanın :)- neyse giderken iki olay/durum gözüme çarptı.. Benden az sonra dolmuşa orta yaşlarını geçmiş, hafif toplu, üzerlerinde takım elbise olan 2 teyze bindi- bu arada teyze dediğimi duymasınlar valla yolarlar beni :)- teyzelerden biri biraz sonra yanımda oturan diğerine "e ver de aklımdayken arayım" dedi ama nasıl ciddi.. "Aha" dedim bi paylamaya şahit olacağım sanırım,"yaşasın eğlence!" , ama malesef öyle değilmiş :P.. Teyze telefonda çıkan sese kendini şöyle tanııttı.." merhaba ben ev sahibiniz...!!???"...bu ne yaa:) ev sahibiniz.. adım bu.. evet.. nüfus cüzdanımda böyle yazıyor...
ad:ev
soyad:sahibiniz...
Bu nasıl bi mantıktır yahu? içimden "ismin yokmu senin kardeşim" dedim ama tabi içimden:) zira teyze bu şaka!mı kaldıracak bi tip değildi:)ismi "ev sahibiniz" olanların dışında mesela "doktorunuz" , "öğretmeniniz","yöneticiniz" vs olanlar var bunların adı ile soyadı nerde ayrılıyo henüz kavrayamadım ama bunların içinde durumu en acınası olanlar herhalde "kiracınız", "öğrenciniz" vs olanlar:)
vel hasılı kelam ,kendilerini öncelikle sıfatları ile tanıtanlara kılım :)
Aynı dolmuşta dikkatimi çeken diğer şey ise aslında her an gördüğümüz durumlardan biri ama bu sefer ki biraz dramatikti:) dolmuşta/otobüste büyüklerinin (!) kucağında oturmak zorunda olan yavrucakların dramından bahsediyorum.. Eğer kucağına oturdugu kişi ablası ya da abisi ise ,yani makul boyutlarda biri ise bu zevkli bile olabilir, ama ya benim o gün gördüğüm gibi 0.1 tonun :P üzerinde bi nene ise işte o zaman durum ön koltukla nene arasında kaşar olmaya benziyor ki pek hoş değildi gördüğüm kadarıyla:D
antaresten dönüşte de dolmuşa bindik ablamla, bu kezde dolmusun arka camında yazan "arka koltuk 5 kişiliktir " yazısı dikkatimi çekti :) ama burda bu konu üzerinde yorum yapmayacağım, hayal gücünüze bırakıyorum :)

sanki aklımda birşey daha vardı ama neyse:D hatırlarsam paylaşırım artık...

26 Eylül 2009 Cumartesi

:)

sabah kalbim sıkışarak uyandım.. biraz daha uyumak için direnseymiş vücudum, büyük olasılıkla kalp sıkışıklığına birde yüzümdeki ıslaklık da eklenecekmiş.. uyandım..böyle bi garip, sarhoş gibi.. pc nin power tuşuna bastım belki bir haber vardır da bu sıkıntılar biter diyerek.. daha pc açılmadan telefon çalmaya başladı.. ablam.. sesi heyecanlıydı.. bu da anlamam için yeterli bi belirtiydi.. "müjdemi isterim , istanbul olmuş,listeler açıklanmış" dedi...

ve tüm sıkıntılar , kafamda bu yaşıma kadar dönen gelecek planları -aslında gelecek kaygıları- hepsi bir anda uçuvermiş gibi hissettim.. hatta bir ara devrelerimin yandığından şüphe duyup kardeşimle paylaştım bu kaygımıı...

svilcem? o hala duruyor :)

25 Eylül 2009 Cuma

sivilcem...

bugün de geçti..bana bu bekleyişten geriye kalan, her stresli dönemimde başıma geldiği gibi ,yüzümde çıkan abuk subuk yaralardan biri oldu... ama bu kez farklı... bu kez her zamanki gibi uçuk yada arpacık yerine tam da dudağımın üstünde canımı acıtmak için var olan bir sivilce... ilk aynaya bakıp fark ettiğimde kendime güldüm.. güldüm, çünkü bu da bi tutarlılık örneği.. hiç bir stresli zamanı vücudum es geçmiyo sağolsun beni yarasız beresiz, uçuksuz arpacıksız bırakmıyo...
yani bu bünye itina ile stres yapabiliyo...
memurlar net'te hergün başka spekilasyonlar dönüyor.. önce "cuma açıklanacakmış kurumu aradım öyle dediler" yazmış biri..sonra dün "cumaya yetişemeyecekmiş pazartesiye kalmış" demiş ötekisi..
beklemeye devam.. umarım bu bekleyiş üzerine bir yazı daha yazmadan sonucu yazabilirim buraya....

24 Eylül 2009 Perşembe

beklemek...!

Saçma sapan cümlelermiş... Laf aralarında çok sıklıkla söylerdim..:"beklemekten nefret ediyorum"...Anlamsızmış.. Yani insan beklemek zorudaysa , beklemekten nefret ediyor olmak durumu anlamsızlaşıyormuş.. Ya da bunu bir sınav olarak mı düşünmeli insan?


tıpkı yaşanılan her "an" ın olduğu gibi....

19 Eylül 2009 Cumartesi

!

beklemek ne zor iş .....!

14 Eylül 2009 Pazartesi

ne çok olmuş demi?

ne çok olmuş.. belki kısa belki uzun demişim ama.. bayaaaa uzun olmuş sanırım.. neyse bu geri dönüş de bişey ..sanırım paylaşımlarım artacak bundan sonra.. bu yeni bir başlangıç olsun bana...

31 Ocak 2009 Cumartesi

ara

kısa belkide uzun bilmiyorum....ara....!

30 Ocak 2009 Cuma

şiir

Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan...

Edip Cansever

29 Ocak 2009 Perşembe

niye mi?

niye mi? boşladım bloga yazmayı...aslında galiba biraz tembellik ile birlikte , vakit bulamayışımı mazeret olarak gösterebilrim...zira (nazar değmesin) bugünlerde yine koşturmaca içerisinde ömrüm..evde vakit bulamıyomusun diyosan, evdeki tüm vaktimi o günün sabahında cektiğim fotograflara bakmak, raw hallerini jpeg e cevirip belki fotograflar üzerinde bir kaç fırça darbesi vurmak için harcıyorum...
şu sıralar hayatım fotoğraf, spor,tiyatro ve özel ders dörtgeninde dönüyor..:) ve ben cok memnunum bu durumdan; bi ömür bu şekilde yaşayabilirim, mutluluk içinde...:)

21 Ocak 2009 Çarşamba

3ira

Bağis vordi vardi âiri
Nana 3ira kogale
Wilvad moüod vamaéopu
Nanaia éira kogale
3ira 3ira nanaia éira kogale

Muçod mapşaliak teşi
Nana éira kogale
Süan üoropak ma omöopu
Nanaia éira kogale
3ira éira nanaia éira kogale

Si vardisu uçguku do
Nana éira kogale
Tişen goévang vardişnero
Nanaia éira kogale
3ira éira nanaia éira kogale



Tsira

Bahçedeydim gül gördüm
Tsira kız kurbanın olayım
Koparmak istiyordum, koparamadım
Nanaia kız kurbanın olayım

Kırlangıçlar gibi
Senin sevdan sardı beni
Tsira kurbanın olayım

Sen gülden daha güzelsin
Bu yüzden tüm sözlerim, övgülerim
Tsira kurbanın olayım

20 Ocak 2009 Salı

ng


bu ay ki national geographic sayısına bayıldım..özelliklede fotografını derginin internet sayfasından arakladığım "altının bedeli" isimli yazıyı..."blood diamond-kanlı elmas" diye bir filmi var di caprio'nun ,nerdeyse aynı hikayeden bahsediyor..o filmde deliler gibi ağlamıştım...dergide de bu yazıyı okurken ağlamamak için zor tuttum kendimi...şiddetle tavsiye ederim...
bu arada bunun dışındada 4 yazı dizisi daha var...biri açıkçası ilgimi çekmediği için okumadım ama "kutup destanı" diye bi dizi varki ,onu da bitirdiğimde, daha doğrusu yazının bittiği anlamına gelen dikdörtgeni gördüğümde üzüldüm valla...neyse işte her ay okuyorum ben bu dergiyi ama bu kadar beğendiğim sayısı nadir...
yazayım dedim...:)

19 Ocak 2009 Pazartesi

de ki işte


de - yaşam
ki - ölüm
işte- felsefe....
oruç aruoba ne diyim ki daha...

16 Ocak 2009 Cuma

ful yaprakları

bugün akşamda istanbul dt den gelen bi oyuna gittik arkadaşlarla...ful yaprakları...valla bi ümitsizdik oyun başlamadan ama gayet başarılı bulduk:)

çok felsefikti beeeee:)

ama beğendik...forza DT :)

autumn


bugün Ezgim'le sinemaya gittik...fotoğraftanda anlaşılacağı üzere sonbahar'ı seçtik..iyi mi yaptık pek bilmiyorum....filmi izlerken arkada karadeniz müzikleri olan bir fotoğraf slaytı izler gibi hissettim...bi yere bağlansın diye bekledim,ama bişey beklemenin hata olduğunu anladım :)
başarısız mı? böyle bi cümle kuramam film için..sonuçta benim açımdan ,fotografik manada ve bu fotoğrafların da hopa'ya ait olması açısından, film müziklerinin benim taa ciğerme işleyen tulum eşliğinde olması vs çok güzeldi...fotoğraflardan oluşan slayt diyorum ya; gerçekten öyle...bi ara baktım yönetmen öyle abartmıski dik kadrajdı perdedeki resim...ve her disiplinde çalışmış Allah var..:D manzara, portre, nü:), belgesel...her bi çeşit mevcut...sonuç mu??

biz çıkarken gülüyoduk ve "eee " diyoduk ki biri de yanımızda şu cümleyi kurdu: ékimisi göz yaşlarını siliyor ,kimiside hiç beğenmemiş,ilgiç!"

bencede!

14 Ocak 2009 Çarşamba

genç osman-dt


oyun hakkındaki görüşümü en başta mı yoksa en baştamı belirtmeliyim bilemediğimde öyle düşünmeden yazma kararı aldım..ve gördüğünüz üzere ilk bu cümle çıktı ağzımdan- klavyemden-...çok başarılı..!
oyunda "genç osman"ın kurduğu adeta "o yıllar" ile birlikte şimdiye de ışık tutan,kimi zaman bunun gazına gelip oyunun hiç olmaması gerekn yerinde deli gibi alkışlayan izleyicilere kızmalımıyım yoksa onlarla birlikte bende alkışlamalıyım bilemedim...bununla birlikte sipahi ve yeniçeri ağalarının şimdiki "ağa" lardan farklı olmayan biçimde padişahla eğlenen orta oyunu gösterileri muhteşemdi...
kısacası kesinlikle gidilip izlenmesi gereken bir oyun..
not: yer bulamadığım için balkondan almıstım bileti...sahne o kadar kalabalıktı ki iyiki burdan almısım dedim..ama bi daha izlicem oyunu ve mümkünse oyunculara cok yakın olmak istiyorum...benim fikrim bu oyun 2 kez izlenmeli...1.si balkondan,2.si alt salonda...2. izleyişimden sonra hissettiklerimi buraya not düşeceğim....:)
iyi seyirler...:)

12 Ocak 2009 Pazartesi

katya'nın yazı


ben anlamıyorum film çekmek için neden yeni senaryo yazıyorlar ki..?
keşke bu roman film olsa da bende film çıkılında ,sinema önünde elimde fotoğraf makinem ile insanların yüzündeki o donuk,şaşkın bakışları fotoğraflasam:D
zira kitabı okuyan insanlara tek tek ulaşmak çok zorlayıcı...
anladığınız gibi,sonu herşeye değer...

statistic



Allah'ım ben ne yapıyorum soruları ile birlikte Ogü de istatistik yüksek lisansına başvurma kararı almış bulunmaktayım...bu hafta içinde beytepeye gidip gerekli belgeleri almak istiyorum...istiyorum zira bugün sabah erken saate telefonumun alarmınaı kurmuş olmama rağmen gidemedim..şu sıralar hastayım..sesim travesti gibi çıkıyor:) bunu kendime hemen bahane sayıp uykuma devam etmekte gecikmedim açıkcası..bide şimdilik daha çok vaktimv ar ama, bakalım hayırlısı:)
her neyse açıkcası ogü beni kabul edecek mi etmeyecek mi bilmemekle birlikte şansımı deneme konusunda inatçıyım....

gelişmeleri buraya not düşmeye devam ediciğim:)

4 Ocak 2009 Pazar

gururlandım mı ne :)


Bazı anlamlar vardır, size zamanı geldiği söylendiğinde geçerlidir sanki…

"işte bugün bayram, sen bugün çocuksun çocuk!..." derler sanki…

Takvim oysa hep aynı döngüdedir. Güneşin doğması kadar doğaldır çocuğun çocuk olması. Ama takvime işaretlenmiş o gün geldiğinde, kendisine yönelen bakışlardan, uzanan ellerden / seslerden anlar çocuk işte; o gün, bugündür…

Dün, o kirli elleriyle eve döndüğünde Hasan, cebinde, avuçlanmış misketlere karışık toprağı görmeyen anne, bugün, işte şu ütülü lacivert gömleğin altına (nihayet!) bir ayakkabı almaya gideceklerini söyler… Belki de, kolu kırık ayşe bebeğin yenileneceği gün bugündür Elif için…

O "henüz sınırlanmamış" algılarıyla, dillendiremedikleri özgürlük duygusunu belki de en iyi, işte şu kuşları kovalarken yaşayacakları gün bugündür; o, babasının bir türlü işleri yüzünden, ve sahipsizliği arttıkça aslında gitmeye çekindiği, o "meydan"da…

Büyümek işte böyle bir şeydir aslında… Koşulları bilmeden, ki bu zaten "çocuk"tan beklenmemesi gereken bir duygudur, olabildiğince saf, özgür bir isteme halidir çocukluk…

Ya bizler?... Adı ve niteliği ne olursa olsun, her bayramda, evimizdeki ve/veya içimizdeki tüm çocukları yanımıza alıp çıkıyorsak sokaklara, elma şekerciyi görüp kendi çocukluğumuzu anımsayabiliyorsak, kuşları kovalayan çocuğumuzun düşmesinden endişelenmeyip onunla beraber biz de koşabiliyorsak, lunaparkta çarpışan otolara binip çekinmeden bir kahkahalar atabiliyorsak ne mutlu bize…

Hayatı sınırlı olan insanların çocukluğu anımsama biçimlerinin, kendilerine öğretilen zamanlara indirgemiş olması, ya da buna zorunlu olması, ya da bunu benimsemiş olması sanırız ki hoş görülebilir. Ama bu duyguların var olduğunu, hala yaşadığını gösterebilmek de bizim için bir o kadar keyifli…

Bugün bizlerin hayatına değer katan şeylerin bir kökü olduğu yadırganmayacak bir gerçekse, sanırız ki o kök çocukluğumuzdan başka bir zaman değildir…

Bizler, sizler için uzun soluklu bir serüvene başlıyoruz… Yeni yıl boyunca, tüm çocukların bayramlarına ya da büyümüşlerin çocukluklarına bir göz gezdireceğiz… İnanç ve milliyet gözetmeden tüm dünyanın güzel çocuklarının gözünden bayramları sizlerle paylaşmak arzusundayız…

2009, çocukluğunuz ve bayramlarınız kutlu olsun…

FOTORİTİM ANKARA FOTOĞRAF ATÖLYESİ



p.s: degerli yazisi için Atakan Baykoçak'a teşekkür ederiz...

dergiye ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz....