31 Ocak 2009 Cumartesi

ara

kısa belkide uzun bilmiyorum....ara....!

30 Ocak 2009 Cuma

şiir

Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan...

Edip Cansever

29 Ocak 2009 Perşembe

niye mi?

niye mi? boşladım bloga yazmayı...aslında galiba biraz tembellik ile birlikte , vakit bulamayışımı mazeret olarak gösterebilrim...zira (nazar değmesin) bugünlerde yine koşturmaca içerisinde ömrüm..evde vakit bulamıyomusun diyosan, evdeki tüm vaktimi o günün sabahında cektiğim fotograflara bakmak, raw hallerini jpeg e cevirip belki fotograflar üzerinde bir kaç fırça darbesi vurmak için harcıyorum...
şu sıralar hayatım fotoğraf, spor,tiyatro ve özel ders dörtgeninde dönüyor..:) ve ben cok memnunum bu durumdan; bi ömür bu şekilde yaşayabilirim, mutluluk içinde...:)

21 Ocak 2009 Çarşamba

3ira

Bağis vordi vardi âiri
Nana 3ira kogale
Wilvad moüod vamaéopu
Nanaia éira kogale
3ira 3ira nanaia éira kogale

Muçod mapşaliak teşi
Nana éira kogale
Süan üoropak ma omöopu
Nanaia éira kogale
3ira éira nanaia éira kogale

Si vardisu uçguku do
Nana éira kogale
Tişen goévang vardişnero
Nanaia éira kogale
3ira éira nanaia éira kogale



Tsira

Bahçedeydim gül gördüm
Tsira kız kurbanın olayım
Koparmak istiyordum, koparamadım
Nanaia kız kurbanın olayım

Kırlangıçlar gibi
Senin sevdan sardı beni
Tsira kurbanın olayım

Sen gülden daha güzelsin
Bu yüzden tüm sözlerim, övgülerim
Tsira kurbanın olayım

20 Ocak 2009 Salı

ng


bu ay ki national geographic sayısına bayıldım..özelliklede fotografını derginin internet sayfasından arakladığım "altının bedeli" isimli yazıyı..."blood diamond-kanlı elmas" diye bir filmi var di caprio'nun ,nerdeyse aynı hikayeden bahsediyor..o filmde deliler gibi ağlamıştım...dergide de bu yazıyı okurken ağlamamak için zor tuttum kendimi...şiddetle tavsiye ederim...
bu arada bunun dışındada 4 yazı dizisi daha var...biri açıkçası ilgimi çekmediği için okumadım ama "kutup destanı" diye bi dizi varki ,onu da bitirdiğimde, daha doğrusu yazının bittiği anlamına gelen dikdörtgeni gördüğümde üzüldüm valla...neyse işte her ay okuyorum ben bu dergiyi ama bu kadar beğendiğim sayısı nadir...
yazayım dedim...:)

19 Ocak 2009 Pazartesi

de ki işte


de - yaşam
ki - ölüm
işte- felsefe....
oruç aruoba ne diyim ki daha...

16 Ocak 2009 Cuma

ful yaprakları

bugün akşamda istanbul dt den gelen bi oyuna gittik arkadaşlarla...ful yaprakları...valla bi ümitsizdik oyun başlamadan ama gayet başarılı bulduk:)

çok felsefikti beeeee:)

ama beğendik...forza DT :)

autumn


bugün Ezgim'le sinemaya gittik...fotoğraftanda anlaşılacağı üzere sonbahar'ı seçtik..iyi mi yaptık pek bilmiyorum....filmi izlerken arkada karadeniz müzikleri olan bir fotoğraf slaytı izler gibi hissettim...bi yere bağlansın diye bekledim,ama bişey beklemenin hata olduğunu anladım :)
başarısız mı? böyle bi cümle kuramam film için..sonuçta benim açımdan ,fotografik manada ve bu fotoğrafların da hopa'ya ait olması açısından, film müziklerinin benim taa ciğerme işleyen tulum eşliğinde olması vs çok güzeldi...fotoğraflardan oluşan slayt diyorum ya; gerçekten öyle...bi ara baktım yönetmen öyle abartmıski dik kadrajdı perdedeki resim...ve her disiplinde çalışmış Allah var..:D manzara, portre, nü:), belgesel...her bi çeşit mevcut...sonuç mu??

biz çıkarken gülüyoduk ve "eee " diyoduk ki biri de yanımızda şu cümleyi kurdu: ékimisi göz yaşlarını siliyor ,kimiside hiç beğenmemiş,ilgiç!"

bencede!

14 Ocak 2009 Çarşamba

genç osman-dt


oyun hakkındaki görüşümü en başta mı yoksa en baştamı belirtmeliyim bilemediğimde öyle düşünmeden yazma kararı aldım..ve gördüğünüz üzere ilk bu cümle çıktı ağzımdan- klavyemden-...çok başarılı..!
oyunda "genç osman"ın kurduğu adeta "o yıllar" ile birlikte şimdiye de ışık tutan,kimi zaman bunun gazına gelip oyunun hiç olmaması gerekn yerinde deli gibi alkışlayan izleyicilere kızmalımıyım yoksa onlarla birlikte bende alkışlamalıyım bilemedim...bununla birlikte sipahi ve yeniçeri ağalarının şimdiki "ağa" lardan farklı olmayan biçimde padişahla eğlenen orta oyunu gösterileri muhteşemdi...
kısacası kesinlikle gidilip izlenmesi gereken bir oyun..
not: yer bulamadığım için balkondan almıstım bileti...sahne o kadar kalabalıktı ki iyiki burdan almısım dedim..ama bi daha izlicem oyunu ve mümkünse oyunculara cok yakın olmak istiyorum...benim fikrim bu oyun 2 kez izlenmeli...1.si balkondan,2.si alt salonda...2. izleyişimden sonra hissettiklerimi buraya not düşeceğim....:)
iyi seyirler...:)

12 Ocak 2009 Pazartesi

katya'nın yazı


ben anlamıyorum film çekmek için neden yeni senaryo yazıyorlar ki..?
keşke bu roman film olsa da bende film çıkılında ,sinema önünde elimde fotoğraf makinem ile insanların yüzündeki o donuk,şaşkın bakışları fotoğraflasam:D
zira kitabı okuyan insanlara tek tek ulaşmak çok zorlayıcı...
anladığınız gibi,sonu herşeye değer...

statistic



Allah'ım ben ne yapıyorum soruları ile birlikte Ogü de istatistik yüksek lisansına başvurma kararı almış bulunmaktayım...bu hafta içinde beytepeye gidip gerekli belgeleri almak istiyorum...istiyorum zira bugün sabah erken saate telefonumun alarmınaı kurmuş olmama rağmen gidemedim..şu sıralar hastayım..sesim travesti gibi çıkıyor:) bunu kendime hemen bahane sayıp uykuma devam etmekte gecikmedim açıkcası..bide şimdilik daha çok vaktimv ar ama, bakalım hayırlısı:)
her neyse açıkcası ogü beni kabul edecek mi etmeyecek mi bilmemekle birlikte şansımı deneme konusunda inatçıyım....

gelişmeleri buraya not düşmeye devam ediciğim:)

4 Ocak 2009 Pazar

gururlandım mı ne :)


Bazı anlamlar vardır, size zamanı geldiği söylendiğinde geçerlidir sanki…

"işte bugün bayram, sen bugün çocuksun çocuk!..." derler sanki…

Takvim oysa hep aynı döngüdedir. Güneşin doğması kadar doğaldır çocuğun çocuk olması. Ama takvime işaretlenmiş o gün geldiğinde, kendisine yönelen bakışlardan, uzanan ellerden / seslerden anlar çocuk işte; o gün, bugündür…

Dün, o kirli elleriyle eve döndüğünde Hasan, cebinde, avuçlanmış misketlere karışık toprağı görmeyen anne, bugün, işte şu ütülü lacivert gömleğin altına (nihayet!) bir ayakkabı almaya gideceklerini söyler… Belki de, kolu kırık ayşe bebeğin yenileneceği gün bugündür Elif için…

O "henüz sınırlanmamış" algılarıyla, dillendiremedikleri özgürlük duygusunu belki de en iyi, işte şu kuşları kovalarken yaşayacakları gün bugündür; o, babasının bir türlü işleri yüzünden, ve sahipsizliği arttıkça aslında gitmeye çekindiği, o "meydan"da…

Büyümek işte böyle bir şeydir aslında… Koşulları bilmeden, ki bu zaten "çocuk"tan beklenmemesi gereken bir duygudur, olabildiğince saf, özgür bir isteme halidir çocukluk…

Ya bizler?... Adı ve niteliği ne olursa olsun, her bayramda, evimizdeki ve/veya içimizdeki tüm çocukları yanımıza alıp çıkıyorsak sokaklara, elma şekerciyi görüp kendi çocukluğumuzu anımsayabiliyorsak, kuşları kovalayan çocuğumuzun düşmesinden endişelenmeyip onunla beraber biz de koşabiliyorsak, lunaparkta çarpışan otolara binip çekinmeden bir kahkahalar atabiliyorsak ne mutlu bize…

Hayatı sınırlı olan insanların çocukluğu anımsama biçimlerinin, kendilerine öğretilen zamanlara indirgemiş olması, ya da buna zorunlu olması, ya da bunu benimsemiş olması sanırız ki hoş görülebilir. Ama bu duyguların var olduğunu, hala yaşadığını gösterebilmek de bizim için bir o kadar keyifli…

Bugün bizlerin hayatına değer katan şeylerin bir kökü olduğu yadırganmayacak bir gerçekse, sanırız ki o kök çocukluğumuzdan başka bir zaman değildir…

Bizler, sizler için uzun soluklu bir serüvene başlıyoruz… Yeni yıl boyunca, tüm çocukların bayramlarına ya da büyümüşlerin çocukluklarına bir göz gezdireceğiz… İnanç ve milliyet gözetmeden tüm dünyanın güzel çocuklarının gözünden bayramları sizlerle paylaşmak arzusundayız…

2009, çocukluğunuz ve bayramlarınız kutlu olsun…

FOTORİTİM ANKARA FOTOĞRAF ATÖLYESİ



p.s: degerli yazisi için Atakan Baykoçak'a teşekkür ederiz...

dergiye ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz....