16 Ekim 2010 Cumartesi

!

Yaşamını ,birşey beklemeden yaşayacaksın.

Ne çok şey beklediğini biliyorsun;
Gene,bekleyeceksin (elinde değil bu);
Ama beklentilerinin ne ifade ettiklerini,
Ne anlama geldiklerini-beklediğin,beklediklerin de,
Birgün tutup gelirlerse, onların da
Ne ifade edeceklerini, ne anlama geleceklerini- bilerek yaşayacaksın.

Ne beklediğini bilerek –ama, beklemeden- yaşayacaksın:en çok beklediğinin de, gelse bile bir gün hiçbirzaman beklediğin anlamda gelmeyeceğini bilerek...

Yaşamın bir bekleme olacak –ama,
Beklemeden yaşayacaksın.

13 Ekim 2010 Çarşamba

19

Ben geri sayma işini alışkanlık haline getirdim sanıım.. Şimdi de kendi gidişim için geri saymaya başladım. Ama bu geriye sayma arzusu Ankara'dan ayrılacağım için değil şu lanet olası kursun bitmesi için.. Şu an ilgilendiğim tek şey bu.. Son 19 işgünündeyiz artık. Her gün eve geldiğimde msn de kişiselimde yazan sayıyı bir azaltmak inanılmaz bir zevk.. Hiç bir "şey" den bu kadar sıkılıp bunalabileceğimi düşünmezdim. Ama tabi dış faktörler çok fazla..
Artık tek dileğimiz var... Bitsiiiinnnnnnn..!

19 Eylül 2010 Pazar

-6

Son 15 demişim bir sürü şey yazmışım ama gittikten sonra suskun kalmışım.. 6 gün oldu bugün.. Kardeşim gitti..
Görüştük.. Hayatından memnun görünüyor Allah'a şükür..Bir de yerleşse , ev- ev arkadaşı bulabilse sanırım herşey çok daha güzel olacak.. Pazartesi dersleri başlıyor.. Onunla birlikte bu sene oraya giden Türk bir çocuk varmış onunla görüşecek sanırım.. Hayırlısı...
Zaten giden için hiçbir zaman sorun yoktur.. Ne olursa geriye kalana olur.Gerçi bu geriye kalanlar arasında da yine en büyük darbeyi anneler alıyor sanırım.. Tıpkı benim annemin aldığı gibi.. Uzun süre sıktı kendini annem, sırf o üzülmesin diye tüm gözyaşlarını içine akıttı.. Ta ki havalimanında artık onu arınmış salona gönderip kendisi kapının bu tarafında kalıncaya dek.. Çok ağladı , sanki o güne kadar tuttuğu tüm göz yaşları bir balonun içinde biriktirilmiş de o balona iğne batırılmış gibi.. O günden beri onun yatağında uyuyor. Geçenlerde "oğlumun kokusu" diye ağladığını duydum.. Biliyorum ki o da alışacak bu duruma..

Gideceği o son günde , bi arkadaşımla konustuklarım geldi aklıma.. Gittiğinde onun burda kaçıracağı hayata dair bir sürü ayrıntı ve tabi ki bizim onda kaçıracaklarımız..Belki de yiğeni olacak ve ilk adımlarını göremeyecek.. Dayı olacak belki ve yiğeni dayısını nerdeyse ilkokula gelene kadar tanımayacak. Gençlikten orta yaşa ilerleyişlerimizi göremeyeceğiz..Ne biz onunkini ne de o bizimkini..Babamın beyazlamayan kaşlarının beyazlamasına şahit olamayacak mesela.. Ya da biz onun zaten dökülmeye başlayan saçlarının yavaş yavaş azalışını göremeyeceğiz..Gelişlerinde mutlaka birşeylere şaşıracağız.. İnsanların birbirleri hakkında birşeylere şaşırması "uzak" olduklarının belirtisi değil midir?

Ben kardeşimden uzak kalmak istemedim ki hiç...

Sanırım henüz gittiğinin farkına varamadık.. Bi çok kez kendimi onunla ilgili bişeyler düşünürken "nasıl olsa eve gidince sorarım" derken buldum.. sonra "ne diyorum be yaa" cümlesi karşıladı bu cümleyi...

Bakalım zaman ne gösterecek..

Fotoğraf ?
yakında yükleyeceğim...

hayat kimsenin sevdiklerini uzaklaştırmak zorunda bırakıp , hakkında şaşıracağı şeyler olmasına izin vermesin...inşalllaaaaaahhh...

28 Ağustos 2010 Cumartesi

son 15....

Evde bir hüzün havası var... Anneme dokunsan ağlıyor, uyku uyuyamıyor..Herkes değişik hissiyatlar içerisinde..Son 15 e girdik sanırım...Neyin 15 i diye sorgulamanız çok normal.. İyice gizemli hale getirdim demi? Kardeşim Amerika yolcusu..1 yıldan önce gelemeyeceği kesin.. Daha kötüsü daha yeni gidiyor ve gidişi meçhule yolculuk gibi birşey..Aklımızda ki en büyük soru işareti nerde kalacağı ile ilgli.. Tek umudumuz ordaki bir elemanla yaptığı mailleşmeler.. Orada okuyan Türk çocuklardan biri.Ev bulana kadar onda kalabileceğını söylemiş. Karşılarım seni demiş.. Tanımadığımız birine güveniyoruz.. Elimizden başka da birşey gelmiyor..

Haaa bi de "hayırlısı" demekten...

19 Ağustos 2010 Perşembe

BEN İÇERİ DÜŞTÜĞÜMDEN BERİ

Ben içeri düştügümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: 'Lafı bile edilemez, mikroskopik bir zaman...
'Bana sorarsanız: 'On senesi ömrümün...'
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düstüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: 'Bütün bir hayat...'
Bana sorarsanız: 'Adam sende bir hafta...'
Katillikten yatan Osman; ben içeri düstüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bir vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bir çocuğu olacakmış baharda...
Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düstüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor.
Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bir tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız
Ben içeri düstüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Dasov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hirosimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı herşeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarya
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
'Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır'
Ve gayrisi
Mesela, benim on sene yatmam
Laf'i güzaf...



N.H.R

14 Ağustos 2010 Cumartesi

hep böyle oluyor...

Her sefer olduğu gibi bir iki yazıdan sonra boşladım yine yazmayı.. Ama bana da hak verin kafamı kaldıramıyorum , kaldırdığım anlarda sosyalleşmek istiyorum.. Hayatımda hiç olmadığım kadar asosyalim ..
Dokuz aydır bir fiil kurs görüyorum.. Ve kurs öyle bilinenlere hiç benzemiyor... Vücudumun strese ne kadar dayanıklı olduğunu test ettiğimi hissediyorum. Ama sanırım başarılı bir sonuç elde edemeyeceğim. Üniversite de bile matematik okumuş olmama rağmen bu kadar zorlandığımı sıkıntıya düştüğümü hatırlamıyorum. Aslına bakarsanız orda da zorlandığım şeyler oluyordu.. Ama vize için 1 hafta final için 1 hafta çalısıyordum her dönem.. 2 dönemi düşünürsek 1 yılda 1 ay çalışarak hallediyordum işi.. Şimdi ise tatilsiz! (ki sanırım beni en çok zorlayan şey bu oldu. ) 9 aydır bir fiil çalışıyorum. Bir de üstelik burda stres öyle üniversitedeki ne filan benzemiyor. Orda dersten kalırsanız sonuçta seneye bir daha alırım dersi diyorsunuz. Burda dersten (modülden ) kaldığınızda kurs ve dolayısıyla verdiğiniz onca emek sizin için bitmiş oluıyor.. Birde üstelik kendinizi "başarısız" hissediyorsunuz.
En son atlattığımız ve galiba üzerimizden tır geçti dediğimiz modül manuel yaklaşma denilern menem birşey.. Göremediğimiz bir sürü uçağı belli kurallar içinde birbirinden ayırmya çalısıyoruz... Aslına bakarsanız yaparsınız.. Bizim gibi 1 ay boyunca gece gündüz çalışır öğrenirsiniz.. Ama bilmenize rağmen sınavda geçemem ihtimaliniz var. Hele de benim gibi heyecanı tavan bir insansanız. Sınavda ölüyorum sandım. Boğazım düğümlendi resmen. Neyse ki geçti bitti.. Zorla ve ite kaka olsada..
Şimdi başka bir stres başladı radarlı yaklaşma modülü.. Bunda ki stres de şurdan geliyo ki biz biliyoruz ki meydanlarımıza gittiğimizde bu işi yapacağız.. Manuelde nasılsa bu bir işimize yaramaycak diyorduk.. Ama Radar da böyle bi ihtimal yok.. Asıl işimizi öğreniyoruz ve bunda öğrenmeme ihtimalimiz yok.. ZAten öğrenemezsem modülü geçirmelerindense atılmayı yeğlerim..

Yaaaa işta böyle.. Çok pis tatilim geldi... Artık her yer bana dar geliyor.. Benim gibi deli gibi gezen birini 10 aydır tatilsiz bırakmak cezaevine koymakla aynı şey gibi... :(

Yeni bir yazıda görüşmek üzere...
umarım...