23 Ekim 2008 Perşembe

çiğ köfteeeeeeeeeeeee



seviyorum ,deliriyorum...beni öldüreceğini bilse yine de yerdim galiba....nihahahaha:)

bugünün beni mutlu eden diğer olayı...babam çiğ köfte yaptı ve daha da güzeli evde misafir vardı ve böyle yemesi çok daha tatlı,çok daha eğlenceli...

efenim lavaş alınır,sonra içine dakikalarca marketler gezilip zorla bulunmuş olan acılı ezme sürülür..sonra üzerine bollllcaaa köfte konur...üzerine nar ekşisi sıkılır( ki zaten köftenin içinde de vardır) marul koyulduktan sonra lavaş güzelce sarılır afiyetle yeniir...

ufff ..yandım:)

Hasan aradı bugün..:)

bu nasıl bir saflık,bu nasıl içtenlik...ölücem ya, bugün Hasan'ı neden bu kadar sevdiğimi bi kez daha anladım...Telefon etti ,nasıl heyecanlı ama benimle konuşurken..diyo ki "liderim ben gelemeycem ,ne olur siz geliverin buraya,daha 15 tatile cok var(15 tatilde Ankara'ya gelcekmiş de "sizi areycem" diyo:))...nolur siz gelin ben çok özledim sizi"...ses tonunu bi duysanız neden bu sözlerden etkilenmiş olduğumu daha iyi analrdınız...ben "hasancım bende seni çok özledim ama bizimde burda işlerimiz var" diyince annesinin arkadan sesini duydum "ahh canımmmm" diyodu...ve aynı içtenlikle...sonra dayanamadı telefonu aldı şunları söyledi..."hasan sizden çok bahsediyo, ben sizi görmedim ama hasanımın anlatmlarından tanıyo gibiyim sizi...Ramzanda hatim indirdim,hepinize dua ettim..Allah size her daim yardım etsin..çok iyi insanlarsınız...annenize babanıza selam edin ,benden büyüklerin ellerinden öperim"...
ben başka bişey söylemiyorum...
budur Anadolumun anası,evladı ,genci.."çıkar" kelimesinin ç sini bilmeyen , her damla yorgunluğumu sonuna kadar helal ettiğim, beni bu millet ,bu gençlik için çalışmam konusunda motive eden,değdiğini düşünmemi sağlayan canım Hasan'ım...seni çok seviyorum....

21 Ekim 2008 Salı

eskişehir mi? istanbul mu?


offf kafam karışık...olay şöyle cereyan etti(bu böyle mi yazılıyor...off bunda bile karışığım) biz yaklaşık 1 ay önceden, yazın çeşme!de birlikte liderlik yaptığım arkdaşlarla (her biri yurdumun başka nadide köşesinde yaşayan) birbirimi özlediğimizi fark ettik...tek yol bir yerlerde buluşmaktı..neyse efendim bu arkadaşlarmdan 2 tanesi eskişehir'de yaşıyor ve aynı evde kalıyorlar...düşündük gidip kalınabilecek en uygun şehrin orası olduğuna karar verdik ve hazırlıklara başladık..:)hatta benim için daha muhteşem bişey oldu ve orda olacağımız zaman diliminin içine birde eskişehir-GS maçı denk geldi kii ooff ballı kaymak...yemede yanında yat kıvamında...ben Eskişehir planlarımı yapadururken başka bi lider arkadaşımdan en mükemmel bir teklif geldi...benim ilgi alanıma giren ,bir çeşit doğa sporu olan oryantiring( in english orienteering :) ) İstanbul 5 gün yarışlarına beni davet etti..önce sporcu olarak katılmamı istedi ben kendime güvenemeyince "e gel bizim fotoğraflarımızı çekersin" dedi..ve beni kallbimden vurdu..ya yarışlardan biri kapalı çarşıda gerçekleşecek düşünebiliyomusun okuyucu..off:(ee sorun ne diyeceksin okuyucu, biliyorum:) sorun şu bu iki organizasyon aynı tarihlerde....:(

12 Ekim 2008 Pazar

se...ses...sesim çıkmıyor....aaahhhhh


sesimi kısmayı yine başardım:) bayan basket maçına gittik ezgi ile birlikte...cumhurbaşkanlığı kupası maçı:)(gerçi ortada cumhurbaşkanı yoktu yaa neyse..hehe)ezeli rakibimiz ile....istanbul'dan 5 otobüs artı bilmem kaç kişide trenle sırf bu maça geldiler...sırf gıcıklığına heee:) yoksa o kadar yol bi basket maçı için gelinmezdi...ama değdi..kupa bizim...ehi..her zaman ki gibi tabiki:)
sonuç: eğlendim,deşarj oldum ve de sesim kısıldı:)

9 Ekim 2008 Perşembe

hasan'ımı özledim...:(


hasan kim mi???
gözlerine baktığımda taaa göğsümün içinde,kalbimin en hassas yerinde inceden bi sızı hissettiğim, onun yaşadıklarını her düşündüğümde kendime "şimdiye kadar ne yaşadım, "gerçek acı" nın anlamını biliyor muyum?" diye sorduğum , ömrüm boyunca gözlerini unutamayacağım gönlümün yavrusu...canımmm...şimdi yazarken bile göz yaşlarımı tutamıyorum, hep ayrılırken ki hali gözümün önünde..
böyle olmayacak en baştan başlamalıyım galiba....hasan bu yıl çeşme'de yaptığım liderlik sırasında grubumun boyu ve yaşı en küçük gönlü,gözü, yüreği en büyük yavrum...hafif peltek ve az biraz şiveli konuşur..burdur'un bi köyünde yaşıyor annesi ile birlikte..annesi diyorum çünkü babası vefat etmiş...sürekli giydiği askılı t-shirtünün altından ,göğsündeki amleiyat izinin boynuna doğru uzanan kısmını ,küçücük bedeninde taşıdığı kocaman izin bir parçasını görürsünüz....henüz 2,5 yaşında iken geçirdiği kalp ameliyatının ,ik gördüğümde aklıma,ruhuma kazınan izi...yaralı kalbini bide baba acısı sızlatmış...sanki doktorlar göğsüne attıkları her ilmiği her yanına,her hücresine ,her anına işlemişler; en cokda mahsun bakan gözlerine....bakınca canınızın yandığı, dünyadaki başka herşeyi anlamsız kılan bakışlarına...
liderlik garip, kimse için ağlayacağımı düşünmemeiştim ,taa ki hasan son gün gelip içine sokarcasın sarılana kadar....benimle birlikte orda olan canım arkadaşlarım benim şu an neyden bahsettiğimi,ve gözlerimdeki buğunun nedenini çok iyi anlayacaklardır...hasan gelir "güle güle liderim,ben gidiyom" der ve size öyle bi sarılırki,iç çekişlerini ve hıçkırıklarını göğsünüzde hissedersiniz,taa içinizde...hasan size sarılmayı bıraktığında sizin gözler yaşlı onunkiler yaşlı,bakıp onu kendinize tekrar cekersiniz...içinize sokana kadar sarılırsınız..bunu dilersiniz..."öyle bi sarılırımki hasan'dan ayrılmak zorunda kalmam belki" dersiniz....sonra uzaktan birinin sesi gelir ,sizi gerçeğe döndürüp tokat etkisi yaratan o ses: "Antalya arabası sizi bekliyor...!"

off hasan offf...özledim....
"liderim bu kampta iki şeyi sevmiyom,bi sabah sporlarını,bi de sürekli fotoğrafımı çekiyolar yaaaa!"
"liderim ben annemle konuştum bi sonraki kampa kalmak çin izin aldım...nasılsa burdura giden bi araba bulurum,kalabilir miyim liderim?"
"liderim kamp annesi bulduğum deniz yıldızlarını süsleyecek,birini size vercem,hediye...alırsınız demi?"

hala aynı

günlüğümü uzunca bir süredir ihmal ettiğimi fark edip bişeyler karalamak istedim...çoğu zaman yaptığım gibi yine eskilere ait rastgele bir sayfa açıp okudum...
bunu yapmayacaksak neden yazılsın ki onca cümle ,onca kelime ve hatta onca harf...?


tarih:15.12.2007
yer: ankara

bu aralar hep aradayım...her konuda siyah ile beyaz arasında gri noktadayım
gitmek ile kalmak...
konuşmak ile susmak..
gülmek ile ağlamak...
sevmek ile nefret etmek...
uyumak ile uyanmak..!

şu an??
aynı...

8 Ekim 2008 Çarşamba

Adam Fawer


önce olasılıksızı okudum..kim tavisye etti, hakkında daha öne neler duyduğumu hatırlamıyorum...ama kitabı okuyup arka kapağını kapattığım zaman Dilekciğimin bu zevki yaklaşık 1 bucuk yıl önce tatmıs olduğunu düşündüm...zira daha okula gidiyoduk (evet o derece, ben ve dilek hala beraber okula gidiyoduk teee o zamanlar:P) Dilek'in elinde görmüştüm bu kitabı ama çok ilgimi çekmemişti,sormamıştımda ne anlatır bu kitap diye...kız işi biliyomuş:)...tek kelime ile muhteşem....kitabı daha okurken bitecek diye üzülmeye başlamıştım...evet benim böyle kimi zaman bana aptalca gelen kimi zaman çok saf ve çocuksu bulduğum ve bunun için sevdiğim bi yanım:) cok sevdiğim bi filmi izlerken,bi kitabı okurken daha bitmeden bitecek diye üzülmeye başlarım...Ama belli ki "olasılıksız" bitecekti...tek yolu "Adam Fawer" ın yazdığı diğer kitabı okumaktı..Bu içimi biraz rahatlatıyordu....nasılsa daha "empati" var diyordum....
şu anda empati yi okuyorum ve malesef bu sefer içimde burukluk diz boyu...Adam amcaa ne olur ben bunu bitirene kadar yenisi yaz....nooluurrrr...vallahi yavaş okucamm......

7 Ekim 2008 Salı

Blog'lar dünyası

başka bi dünya varmıış da şimdiye kadar hiç habersiz yaşayıp gitmişim bunca zaman...yok yok uzayda filan değil bu yeni dünya..tam da bulunduğumuz yer...yani bu yazıyı okuyan sen sevgili okuyucu meraklanma sen coktan keşfetmişsin bu dünyayı...

bu aralar bu yeni tanıştığım dünyaya merak saldım...bilgisayarımı açıp bazen eskiden beri tanıdığım ;bazen hiç tanımadığım ,adını,yaşını hatta bazen cinsiyetini bile bilmediğim insanların hayatlarına misafir oluyorum....okudukça üzülüyorum bazen...öyle ki gözlerimden yaşlar akmak için, gırtlağımdaki düğüm nefes alamamam için yarışıyor bazen.. gözlerimin önünden akan satırlarla hiç tanımadığım insanlar için yüzümde tebessümler oluşuyor bazen ...kendi hayatımdan parçalar buluyorum bu yaşanmış hikayelerde..hissettiklerim gerçek...anlatılan hikayelerdeki kişiler,mekanlar aynı olmayabilir ama hissedilenler aynı....
ve bu dünya garip bi biçimde insanları biribirleriyle tanışık kılıyor...ismini bile bilmediğiniz birinin yaşanmışlarını ve hissettiği tüm duyguları biliyor olmak çok değişik ve iz bırakır cinsten bir tecrübe...

6 Ekim 2008 Pazartesi

örtmenim:)


kanımca bugün günlerden pazartesi....Geçtiğimiz hafta sonu Murat Hoca'nın yerine gidip dersanede derslere girdim....Allah'ım resmen zulüm....Hele bi de Murat Hoca'nın yerine girmek daha fena..Ne yapsanız adamın yerini tutamıyosunuz ki..baktım olacak gibi değil; bende dedim "len siz kimsiniz; geyikse alasını yaparım :)"
Evvela girdiğim sınıflarda kısa bir geyik muhabbeti,"len bu bizden galiba" havası estirip kendimi sevdirdim.."ben öğretmen değil ,ablanız sayılırım yalanını" kendilerini cin sanan fırlatmaların hepsi yuttu:) sonra tahtaya yazdığım soruların yanına birer de "Murat İnanç" taklidi ekleyince eğlendik hep beraber...ama düşündüm de ;tamam bu 2 günü böyle geçirdik...Ya bunu meslek olarak seçmek zorunda kalırsam...ooofffff:S

3 Ekim 2008 Cuma

'Mustafa'


bugün kendimi acayip cahil hissettim...Can Dündar 'Mustafa' isimli Atatürk'ün hayatını anlatan bir belgesel film çekmiş...29 Ekim 2008 de yani Mustafa Kemal'in 70. ölüm yıldönümünde vizyona giriyormuş ben daha yeni öğrendim...filmin kendine ait sitesinde film hakkında şu cümleler edilmiş:


"Mustafa …hakkında birkaç şey10 Kasım 2008, Atatürk’ün ölümünün 70. yıldönümü…Türkiye 70 yılda Ata’sı için dört başı mamur bir film yapamadı. Onu Türkiye’ye, dünyaya, yeni yetişenlere tam anlatamadı.Yapılan belgeseller, Türkiye ölçeğiyle sınırlı, belli bir dönemle kısıtlı ve resmi bir dilde tutsak kaldı.Selanik’ten Dolmabahçe’ye kadar hayatını başından sonuna mercek altına alan, onu şablonlardan uzak olarak askeri, siyasi, insani boyutlarıyla anlatan bir filmin eksikliği hep hissedildi.“Mustafa”, işte bu ihtiyaca cevaben hazırlandı. 15 yıldır Atatürk belgeselleri yapan, “Sarı Zeybek”le seyirciyi Ata’nın insani yüzüyle tanıştıran Can Dündar ve ekibi şimdi onun bütün hayatını sinema diliyle anlatıyor.“Mustafa”, seyirciyi, özellikle de yeni nesli Atatürk’ü yeniden keşfe davet ediyor.Film için Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı arşivleri başta olmak üzere, yerli ve yabancı pek çok arşiv özel izinle açıldı. Atatürk’ün daha önce görülmemiş fotoğraflarına, hatıralarını yazdığı not defterlerine, yakınlarına yolladığı çok özel mektuplarına, günlüğüne, elyazmalarına ulaşıldı.Çekim ekibi Atatürk’ün ayak bastığı Selanik’ten Manastır’a, Şam’dan Berlin’e, Sofya’dan Karlsbad’a kadar her coğrafyaya giderek, doğduğu odadan, öldüğü odaya dek her mekana girerek onun hayatını yerinde görüntüledi.Geniş ve deneyimli bir kadro, Atatürk’e dair yazılmış kitapları, yerli yabancı basını, diplomatik yazışmaları tarayıp onlardan sahici, objektif, sıcak bir hayat hikayesi anlatmaya çalıştı.Ondan kalan eşyalar, onu anlatan anılar, çalıştığı karargahlar, yaşadığı evler, geride bıraktığı belgeler, sevdiği müzikler, söylediği sözler titizlikle derlendi.Yeni kuşağın okulda öğrendiği klasik bilgilerden ve eski, siyah beyaz görüntülerden sıkılmış olacakları varsayımıyla filmde samimi bir dil ve modern animasyon teknikleri kullanıldı.Filmin müziklerini, Atatürk gibi Balkanlardan yetişmiş uluslararası bir müzisyen olan Goran Bregoviç besteledi.NTV-Ko’medya ortaklığıyla “Mustafa”, 70. ölüm yıldönümünde Atatürk’ü seyirciye yeniden tanıştırabilecek bir film oldu."


şimdilerde film vizyona girdiğinde gitmek niyetindeyim...gidip gördükten sonra görüşlerimi de paylaşiciğim kuzum:)

2 Ekim 2008 Perşembe

BİR FOTOĞRAFA

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
‘zamanla bırakmamak’tir..”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
NAZIM HİKMET

nerden çıktığını açıklıyorum :)

öncelikle beni tanıyan arkadaşlarımın şu anda haydaaaa bi bloğumuz eksikti..bu nerden çıktı şimdi dediklerini duyuyor gibiyim...ama bu konuda dürüst olcam...:)derya hocayı kıskandım..:)evet:) onun bloğu o kadar başarılıydı ki okuduktan sonra çok canım çekti ve bir blogda ben oluşturmaya karar verdim...gerçi onun ki kadar başarılı bişey olmayacağına eminim ama hevesliyim,çok çalışağım :)